13 Mart 2012 Salı

Azınlık-Makinesi ve Azınlık-Oluş

[Yazı aynen Anafor Dergi'nin 1 Nisan 2012 tarihli 1. sayısında yayınlanmıştır.]

Doğu'dan Batı'ya doğru ve Kuzey'den Güney'e doğru çizilen sınırlar, az çok bütün şehirlerde, mikro düzeylerde yinelenir. Doğu'ya doğru gittikçe yükselen ve dağları zenginleşen Anadolu coğrafyası gibi, Batı'nın Kürt mahalleleri de aynı jeolojik katmanlaşmayı sergiler. O mahalleler de, dört bir yanından, iç-şehirden esnek çizgilerle ayrılır; tekinsizleştirilir, adlileştirilir ve nerede ise bir karantina bölgesi haline getirilir. İnsanlar yertyurt edindikleri topraklardan yersizyurtsuzlaştırılır, göçebeleştirilir, bir kamyon kasasının, sidik kokan uzun yol otobüslerinin akışları içerisinde sürüklenir. Böylece, Mardin'den, Diyarbakır'dan, Hakkari'den, oraların kasabalarından, köylerinden İzmir'e, İstanbul'a, Manisa'ya doğru karanlık tüneller oluşur; tünellerin birleşim noktalarında karadelikler. Kimliklerin, seslerin, sürçmelerin, yanık tenlerin, nasırlı ellerin karıştığı/kaybolduğu derin boşluklar: Dışarısı. Ama içeride bir üretilen bir dışarısı. Kimi zaman bir duvarın -Mevlana mahallesi ile, Ege Üniversitesi'ni ayıran duvar gibi-, kimi zaman bitmek bilmez yokuşların, kimlik kontrol noktalarının sınırını belirlediği "dışarı"lar.

Tabii bu karadelikler, tüneller, dışarılar sadece azınlık olarak üstkodlananı ilgilendiriyor değildir. Majöriter olarak üstkodlanan, yaratılan, şekil verilenleri de baskı altına alır. Bu azınlık makinesi, yersizyurtsuzlaştıran bir makine ise de, aynı zamanda, bir dışarısı yaratıp, sürgünlerini yeniden-yerliyurtlulaştırır ve dışarıyı adlileştirmesi ile majör kimlik olarak üstkodlananları da, polise, suç ortaklığına, ihbarcılığa ayartır ve bu şekilde içerisini de baskı altına alır. Artık buradan itibaren, her türlü polisiye önlem, katliam, ölüm, savaş vs.. meşrulaştırılır ve içeridekileri de tehdit eder hale gelir. Patlayan bombalardan çok, potansiyel bir tehdit olarak her yerde hazır ve nazır bulunan, patlamayan bombalar; savaşta o gün ölüp düşenler değil de, yarın veya bir başka gün, ertelenip duran ve asla öngörülemeyen bir kıyamet gibi ulu ve tanrısal bir sesin sürekli fısıldadığı ölüp düşecek olanlar yoluyla bütün bir coğrafya hem terörize, hem de polisiye edilir-ikisi özsel olarak aynı da olsa, terörize etme süreci korku ile, polisiye etme süreci kimlik kontrolleri, ne zaman geleceği belli olmayan baskınlar yolu gerçekleşir ve azınlık-üretimi içerisinde görece farklı olan bu iki süreç, azınlık makinesinin işleyişinde bütünleşir ve birbirini tamamlar.



Azınlık-oluş, içeriden dışarıya doğru yol almak değildir; dışarıya karışmak, ve azınlık olmak değildir. Azınlık-oluş, içeriyi, majöriteyi dönüştürmek üzere bir kaçış-çizgisi çizmek demektir: Majör içinde, minör yollar bulmak. Bu bir azınlığın majör dil içerisinde yarattığı kekelemeyi, yeni bir fark oluşturacak şekilde yinelemektir veya herhangi bir protesto eylemine katılarak majör kodlardan bir kaçış çizgisi oluşturmak ve makinenin kodlayan ve üstkodlayan üretiminden yersizyurtsuzlaşmaktır. Ama bir hapishanede, ama bir mahallede, arama ve baskın esnasında, işkence esnasında dizilen ve soyut veya somut, işaretlenen bedenlere sahip çıkmak; tahakküm mekanizmalar ı-mikro politik iktidar ilişkileri, majör dil- tarafından üretilen edilgen tepkiler değil de, farklı etkin-oluşlar yaratmaktır.

Azınlık-oluş, farklı öznellikler yaratan bir çokluğu oluşturmak demektir. Azınlık-oluş majör öznellikte bu noktadan itibaren kırılmalara sebep olur, ölümüne ağlaması gereken/ağlamaması gereken diğer tekil insanlar, kodlanmış hısımlık ilişkilerine göre düzenlenen aynı öznellik, bir yandan aynı süreçler tarafından üretilen ve majör kutbu olarak tasarlandığı -kadının karşısında erkek, homoseksüelin karşısında heteroseksüel, Kürt'ün karşısında Türk vs..- bir aynı ürünün minör kutbunu deneyimler ve benzer bir deneyim de karşıda oluşur. Azınlık-makinesinin ürettiği ürün, sırt sırta vermiş iki ev gibidir; iki ev de aynı toprağı paylaşıyor olsa da, içeriden bir geçiş ortada yoktur -kapatılmıştır- ve birinden diğerine gitmek, zıt kapılardan tüm bir toprağı dolaşmakla mümkündür: Hem çok yakın, hem çok uzak.

Azınlık-oluş, evdeki karanlığın ve yalnızlığın -çünkü nefret, kin, düşmanlık gibi olumsuz duygulanışlar, yeni bedenleşmeler ve mutluluklar üretmekten uzaktır ve mutsuzluğa ve yalnızlığa yol açarlar-, dışına çıkmak demektir. Sahip olduğumuz öznelliği dönüştürmek demek, demek ki salt bir seçim/tercih edimi değildir. O bir yaratım problemidir. Demek ki, bu şekilde tanımlanan politika da bir yaratıcılıklar çokluğunu kurmaya yönelir. Kurucu felsefe ve kurucu politika, eleştirel-aşkıncı klasik muhalefet biçimlerinin üstüne oturduğu zemini terk eder. Bu tarz bir politikanın yönelimi yeni öznellikler, kimlikler çokluğu yaratabilmektir. Hiyerarşikleştirilemez düzenlemeler oluşturur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder