15 Temmuz 2015 Çarşamba

lütfen hareket halindeyken kapılara yaslanmayınız

E. ile Ö.'ye

bölge,
saçılmış hurda konteynırlar kim bilir hangi ihracattan
batma yığınlar halinde durur
ağaçlı yolun bir yanı çelik raylar,
bir yanı sarı tarlalar.

sanayi,
eskiden kalma fabrikalar çürümüş sac artıkları açılan duvarlar
üzerinde çelik beton yığınları haşmetle yükselir
teneke yoksulluk ile içi boş varsıllığın uyumsuz görüntüleri
zihninizi bir anda işgal eder.
araba mezarlarında saçılmış metal bağırsakları
dingil aks ve dişlileri
çoktan kemirmiştir yaşlı kurt tamirciler
modern makinelerin ustaları çıraklarına saban çağı bozkırı usulünce vurur
kavurucu yapıp yapış sıcağın altında
bir mastürbasyonun hayaliyle dalgalanır genç oğlanların
terkedilmiş hüzünlü konutlara düşen gölgeleri.

stadyum,
kremit fabrikası onyıllardır aynı ithal kornayı öttürmektedir
belki de çıkmıştır parası özal hibelerinin birinden.

halkapınar,
keser yoksul mahallelerini
yük trenleri, tamir atölyeleri
elektrik yüklü teller, raylar ve turnikeler.

hilal,
çingenekondular karışır yükseldikçe
kürt mahallelerine kale’nin
dar ve sidik kokulu sokaklarıyla
tekinsiz karanlık köşeleri
sokak satıcıları baygınlaşır mangallarının başında.

basmane,
hayyam meyhanesi’nin daracık salonunda
üç kişi oturmuştuk,
arapların ve arapçanın mülteci yersizliğinin hüznü
otellerin önünde çuval çuval yoksulluk
çorbacılar, çaycılar, dilenciler, güleç çocuklar
düşünüp düşünüp
az konuşup içlenmiştik
suriye izmir’den ne yana düşer?


15 Temmuz 2015

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Biraz Zehirlenme

Henri Michaux
damarlarımızda kimyasal reaksiyonlar
kımıl kımıl hücre duvarlarını delip geçen sıvı,
otuz sekiz derecede, gölgesiz gece
ritim düzensizce kırılır.

tahta sandalyede yan oturan babalar
bacak bacak üstünde
biz bu sokaktan en son ne zaman geçtik?
bu sokak içimizden en son ne zaman geçti?

bu yollar en son ne zaman
dolanıp da ayaklarımıza
konforlu çizgilerimizi paramparça etti?

kalbinde pompalanan bu heyecan
yolu aşarken yolda düşerken yol biterken
sessiz bir derinliğin içinde kıvranırken
yorgun bedenlerin ürkek dokunuşlarını –ki
bütün bir gece sessizce oturulmuştur karanlığında evin.

lütfen bu pencereleri aç ve bu çiçekleri sula
lütfen bu havayı kov -ciğerimizden kana,
kanımızdan derimizin en nasırlı
hücrelerine kadar giden.

şu gece kuşları, şu ağaç hışırtıları,
şu dost şu tuzak sessizlikler; ellerimizin kanlı yaralarından
yaralarından bulaşan hüzünler, ikinci sınıf melankoliler,
aptallık abideleri, panik atakları, alkol ihtiyaçları.


bu çark bu döngü bu buhran bu paranoya.

13 Temmuz 15

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Hüzünlü Bir Şahsın Ölümü

                                               “üzgünüm eskisi gibi değil lünapark”

Francis Bacon - Three Studies For A Crucifixion
iki yüz bipiem konak alsancak arası kulakta
yüreğini göğüs kafesinden dışarı
altı gramını üç parçaya bölerek
ufak dünyandan aşağıya yuvarla
biz burada şaka yapmıyoruz
burada şakalar kötü sonlarla biter

bakıyor yoldan geçerken kırmızı arabalara
tek sürücülerinin melankolik çatık kaşları
düşük ritimli arabesk koltuklar,
düşük sezgili yorgun gözler,
düşük duygulu sessiz dudaklar.

sahi sen hiç kendini saldın mı
kürt mahallelerinden aşağı?

(birinci tekil şahsı burada öldürüyorum
-lütfen boktan paradokslarınızı ucuz kağıtlara yazın)

dünyanın en derin açlıktan ölümünü tadan bir hüzünlü şahıs
bu akşam boş midesinin içine büzüşerek
(bunu tarif etmek gerekecek: bağırsaklar mideye çekilirken rektum iki lobu kendi içine kıvırır ve baldırlardan topuğa kadar tıpçıların tersinme–veya latince bir başka bok- demeleri gerekecek bir akım oluşur. diğer tarafta ise sırttan enseye oradan başa ulaşan büzüşme rektuma doğru ikinci bir akım yayarki bu akım ağız boşluğundan mideye doğru tersinen ikinci bir akımla birleşir. burada ağız kenarlarından başlayarak yarık boğazın önünden geçerek göğüs kafesini parçalar. büzüşme bedenin altta tek üstte iki daha küçük akım halinde organizmanın mide tarafından ph bir derecedeki asit tarafından sindirilmesiyle sona erer.)
öldü.

06 Temmuz 2015

3 Temmuz 2015 Cuma

Küçük Orospu ve Cam Güzeli

kendini ifade edememenin sancısı
güller, cam güzelleri,
küçük orospular
çiçeklere su verdin mi?

ben yolları küçük adımlarımla aldım
zavallı bedenimdeki sancılar
göğüs kafesimin altında ve üstünde,
rektumumda ve midemde
ağzımı kapatıyorum sustuğum her sözcüğe
ayaklarımı kesiyorum çıktığım her yola
kalbimin kırmızı kan ağrıları
damarlarımda, ciğerimde
uyluklarımda değişen hücrelerin şarhoş dansı

doktor ben kanser değilim
kanser benim, kanser hepimiziz.

elime aldığımda kalbimi atom bombası
ritm sıfır nokta sekiz, biliyorsunuz dalgası bu
yok oluşa yaklaşmanın

benim babamın damarlarını açtılar neşterlerle,
ameliyathane soğukları,
doktorun başı öne eğik bilgeliği-bilgisizliği
çiçekler diyorum
doktor
kaldır kafanı gözlerime bak
babamın rektumuna soktun mu derece ölçerini?

ellerimi senin ellerinde bıraktım,
rektumumu otel odasının ucuz pisliğine teslim ettim,
ben ne zaman sana uzansam
kollarım kırıldı.

lütfen sus bu gece, lütfen konuş
lütfen asla
susma.
o vapura el ele binelim ve sen
susma…

04 Temmuz 2014


2 Temmuz 2015 Perşembe

Dönüp Bakmak

Begüm Bitir - Dönüp Bakmak
yağmurunun en güzelini taşıyordu kadıköy vapuru
camlarının kenarlarında hüznünün buğusuydu
akıp gitmekte olan bir zamanın silik izlerinin.

“ey akşam vapuru
sana mı kalır dünya
ben o yağmurlu iskeleye inmem, inmem.”

karaköy’e inen dar sokaklarında
adımlarımın geçmişini kaybettim
istanbul’un. yoksul ve zengin yürekli
mendilci çocuklarının
yetim başlarından enselerine akan
yağmur sularının soğuğunda,
üşümüş ellerimi bıraktım.

neyi kaybetmiş olmanın kaygısıydı
dönüp baktığımda saçlarının siyahlığında
kırılgan hislerin karman çorman imgesinin,
yorgun bedeninin üzerinden akıp giden.

sen daha doğmadan kazınmış bir çizginin
uçsuz bucaksız yitip gittiği ufka
-yürüyorum.
kader dediğin beş harfli bir kelime
kederi hafifleten
güneş kırmızı alevler içinde
batıyor denizin üzerinden.


02 Temmuz 2015

Resmini kullanmama izin verdiği için Begüm Bitir'e sonsuz teşekkürlerimle...