2 Ekim 2015 Cuma

Güvenlik Duygusu

kesinlikler güvenlidir
bir doz güvenlik duygusu kimliğin için
sigortalar ve memurluk güvenlidir
bir doz güvenli bir zaman yaşlılığın için
sınırlarını tanırsın diğer insanların
sınırlarda durmak, ileriye gitmemek güvenlidir
-ki bir doz da
iletişim için güvenlik duygusu gerekir.

kasırgalar, fareler, hamamböcekleri ve sevgi
olmadık yerlerden olmadık zamanlarda ortaya çıkarak seni sarsabilirler
önlem almak güvenlidir
ayrıca bir doz güvenlik duygusu da
aynı kalabilmen için gerekir.

prezervatifler, mide ilaçları, anti-anksiyetikler
heyecanlanan yüreğinin sana yaptığı
zorlu oyunlarla baş etmeni sağlar
ve güvenlidir.
emniyet kemerleri, şifrelenmiş mailler, sessiz itaat
güvenlidir ve senin için,
notların, kredi notların, çalışma notların için
bir parça güvenlik duygusu sağlar.
-ki bu güvenlik duygusu
yarın yeniden işe, okula gidebilmen için,
konforlu evinde yatağa girebilmen için gerekir.

ilkeler, yöntemler, alışkanlıklar güvenlidir
talimatlar ve talimatlara uymak güvenlidir
kurallar ve kuralları uygulamak güvenlidir
yasalar ve yasaları çiğnememek güvenlidir
kimlikler ve çerçeveleri güvenlidir
kimlikleri çerçeveleri alışkanlıkları
yasaları kuralları ve talimatları
çok fazla ciddiye almak güvenlidir.
-ki böyle bir güvenlik duygusu
yaşamının öylece sürüp gitmesi için gerekir.

seni rahatsız edeni görmezden gelmek güvenlidir
seni tekinsiz kılanı görünmez kılmak güvenlidir
seni huzursuzluğa iteni yokluğa itmek güvenlidir
seni dönüşmeye zorlayanı susmaya zorlamak güvenlidir
seni risk almaya mecbur bırakanı uzaklaşmaya mecbur bırakmak güvenlidir
seni sevmeye
ama rahatını bozacak tekinsizliği hissettirecek huzuruna kaçıracak
dönüşmeni gerektirecek risk almana neden olacak şekilde sevmeye
çağırandan nefret etmek güvenlidir.
ve bu dostum,
işte bu güvenlik duygusu-
senin rahatını kolladığının, tekin adımlar attığının, huzurla dopdolu olduğunun,
hep aynı kaldığının
hep risksiz yaşadığının işareti olan bu duygu-
kredi borçlarını, okul masraflarını, karnının doluluğunu,
sinema biletini, ucuz ve pis bir barda iki adet biranı
berbat ilişkinin kararttığı evinin kirasını sağlaman,
ödevlerini tezlerini tasarım işlerini
vaktinde teslim etmen için gerekir.

ve yine de eğer
bundan başka bir yaşamı düşünüyorsan
kendinden işinden okulundan ilişkinden
pis barlardan banliyölerden ve alışveriş merkezlerinden
etinin her gün ve her gün aynı şekli almasından
ve öylece çürüyüp gitmesinden
penisinden vajinandan rektumundan
hep benzer bir döngüde gidip gelen bütün organizmandan
alışkanlıklarından kurallardan yasalardan
alışkanlık halini almış
kurallı yasal yaşamdan ve ölümlerden
bıktıysan-
işte tam da bu güvenlik duygusundan kurtulman
sevmen ve dönüşmen gerekir.


02 Ekim 2015

23 Ağustos 2015 Pazar

Younger Brother - Shine Çevirisi


Parılda

orada ol.
bir omuza, bir kalbe,
kalbimin attığını hissetmeye ihtiyacım olduğunda,
izin ver yol bilmemi sağlasın
…bunun o yol olduğunu
bana bunun o yol olduğunu,
endişelenmemi söyle.
bu kadar endişelenme,
başka bir gün daha olacak,
bazı şeylerin hala sürdüğünü göreceksin,
bir çoğunun ise değişmekte olduğunu.
değişimi durdurmaya cüret etme.

bazen parıldarsın,
bazen düşersin,
bazen bilirsin,
bazen ruhunda yaşamı yeniden hissedene kadar,
yalnız olmadığın gerçeğine tutunmak için
birine ihtiyaç duyarsın.

orada ol
yabancı birine ihtiyaç duyduğumda
kalbimin çarpmasına, tehlikenin geçmesine
ihtiyaç duyduğumda.
gitmek istediğin yolu seç
sana göstermek istemiyorum,
kendi yolunu bulabilirsin
kendi yolunu bul.
kayda geçirilen hiçbir şey yok,
burada seninle konuşacak hiçbir şey yok,
geriye dön diyecek.
nefret ettiğini görüyorum,
nefret ettiğini görmek istemiyorum.

bazen parıldarsın,
bazen düşersin,
bazen bilirsin,
başka hiçbir şey değil.

seni parıldarken görmek istiyorum, yapabileceğini biliyor gibiyim

seni parıldarken görmek istiyorum, ben olduğumu biliyor gibiyim.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

lütfen hareket halindeyken kapılara yaslanmayınız

E. ile Ö.'ye

bölge,
saçılmış hurda konteynırlar kim bilir hangi ihracattan
batma yığınlar halinde durur
ağaçlı yolun bir yanı çelik raylar,
bir yanı sarı tarlalar.

sanayi,
eskiden kalma fabrikalar çürümüş sac artıkları açılan duvarlar
üzerinde çelik beton yığınları haşmetle yükselir
teneke yoksulluk ile içi boş varsıllığın uyumsuz görüntüleri
zihninizi bir anda işgal eder.
araba mezarlarında saçılmış metal bağırsakları
dingil aks ve dişlileri
çoktan kemirmiştir yaşlı kurt tamirciler
modern makinelerin ustaları çıraklarına saban çağı bozkırı usulünce vurur
kavurucu yapıp yapış sıcağın altında
bir mastürbasyonun hayaliyle dalgalanır genç oğlanların
terkedilmiş hüzünlü konutlara düşen gölgeleri.

stadyum,
kremit fabrikası onyıllardır aynı ithal kornayı öttürmektedir
belki de çıkmıştır parası özal hibelerinin birinden.

halkapınar,
keser yoksul mahallelerini
yük trenleri, tamir atölyeleri
elektrik yüklü teller, raylar ve turnikeler.

hilal,
çingenekondular karışır yükseldikçe
kürt mahallelerine kale’nin
dar ve sidik kokulu sokaklarıyla
tekinsiz karanlık köşeleri
sokak satıcıları baygınlaşır mangallarının başında.

basmane,
hayyam meyhanesi’nin daracık salonunda
üç kişi oturmuştuk,
arapların ve arapçanın mülteci yersizliğinin hüznü
otellerin önünde çuval çuval yoksulluk
çorbacılar, çaycılar, dilenciler, güleç çocuklar
düşünüp düşünüp
az konuşup içlenmiştik
suriye izmir’den ne yana düşer?


15 Temmuz 2015

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Biraz Zehirlenme

Henri Michaux
damarlarımızda kimyasal reaksiyonlar
kımıl kımıl hücre duvarlarını delip geçen sıvı,
otuz sekiz derecede, gölgesiz gece
ritim düzensizce kırılır.

tahta sandalyede yan oturan babalar
bacak bacak üstünde
biz bu sokaktan en son ne zaman geçtik?
bu sokak içimizden en son ne zaman geçti?

bu yollar en son ne zaman
dolanıp da ayaklarımıza
konforlu çizgilerimizi paramparça etti?

kalbinde pompalanan bu heyecan
yolu aşarken yolda düşerken yol biterken
sessiz bir derinliğin içinde kıvranırken
yorgun bedenlerin ürkek dokunuşlarını –ki
bütün bir gece sessizce oturulmuştur karanlığında evin.

lütfen bu pencereleri aç ve bu çiçekleri sula
lütfen bu havayı kov -ciğerimizden kana,
kanımızdan derimizin en nasırlı
hücrelerine kadar giden.

şu gece kuşları, şu ağaç hışırtıları,
şu dost şu tuzak sessizlikler; ellerimizin kanlı yaralarından
yaralarından bulaşan hüzünler, ikinci sınıf melankoliler,
aptallık abideleri, panik atakları, alkol ihtiyaçları.


bu çark bu döngü bu buhran bu paranoya.

13 Temmuz 15

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Hüzünlü Bir Şahsın Ölümü

                                               “üzgünüm eskisi gibi değil lünapark”

Francis Bacon - Three Studies For A Crucifixion
iki yüz bipiem konak alsancak arası kulakta
yüreğini göğüs kafesinden dışarı
altı gramını üç parçaya bölerek
ufak dünyandan aşağıya yuvarla
biz burada şaka yapmıyoruz
burada şakalar kötü sonlarla biter

bakıyor yoldan geçerken kırmızı arabalara
tek sürücülerinin melankolik çatık kaşları
düşük ritimli arabesk koltuklar,
düşük sezgili yorgun gözler,
düşük duygulu sessiz dudaklar.

sahi sen hiç kendini saldın mı
kürt mahallelerinden aşağı?

(birinci tekil şahsı burada öldürüyorum
-lütfen boktan paradokslarınızı ucuz kağıtlara yazın)

dünyanın en derin açlıktan ölümünü tadan bir hüzünlü şahıs
bu akşam boş midesinin içine büzüşerek
(bunu tarif etmek gerekecek: bağırsaklar mideye çekilirken rektum iki lobu kendi içine kıvırır ve baldırlardan topuğa kadar tıpçıların tersinme–veya latince bir başka bok- demeleri gerekecek bir akım oluşur. diğer tarafta ise sırttan enseye oradan başa ulaşan büzüşme rektuma doğru ikinci bir akım yayarki bu akım ağız boşluğundan mideye doğru tersinen ikinci bir akımla birleşir. burada ağız kenarlarından başlayarak yarık boğazın önünden geçerek göğüs kafesini parçalar. büzüşme bedenin altta tek üstte iki daha küçük akım halinde organizmanın mide tarafından ph bir derecedeki asit tarafından sindirilmesiyle sona erer.)
öldü.

06 Temmuz 2015

3 Temmuz 2015 Cuma

Küçük Orospu ve Cam Güzeli

kendini ifade edememenin sancısı
güller, cam güzelleri,
küçük orospular
çiçeklere su verdin mi?

ben yolları küçük adımlarımla aldım
zavallı bedenimdeki sancılar
göğüs kafesimin altında ve üstünde,
rektumumda ve midemde
ağzımı kapatıyorum sustuğum her sözcüğe
ayaklarımı kesiyorum çıktığım her yola
kalbimin kırmızı kan ağrıları
damarlarımda, ciğerimde
uyluklarımda değişen hücrelerin şarhoş dansı

doktor ben kanser değilim
kanser benim, kanser hepimiziz.

elime aldığımda kalbimi atom bombası
ritm sıfır nokta sekiz, biliyorsunuz dalgası bu
yok oluşa yaklaşmanın

benim babamın damarlarını açtılar neşterlerle,
ameliyathane soğukları,
doktorun başı öne eğik bilgeliği-bilgisizliği
çiçekler diyorum
doktor
kaldır kafanı gözlerime bak
babamın rektumuna soktun mu derece ölçerini?

ellerimi senin ellerinde bıraktım,
rektumumu otel odasının ucuz pisliğine teslim ettim,
ben ne zaman sana uzansam
kollarım kırıldı.

lütfen sus bu gece, lütfen konuş
lütfen asla
susma.
o vapura el ele binelim ve sen
susma…

04 Temmuz 2014


2 Temmuz 2015 Perşembe

Dönüp Bakmak

Begüm Bitir - Dönüp Bakmak
yağmurunun en güzelini taşıyordu kadıköy vapuru
camlarının kenarlarında hüznünün buğusuydu
akıp gitmekte olan bir zamanın silik izlerinin.

“ey akşam vapuru
sana mı kalır dünya
ben o yağmurlu iskeleye inmem, inmem.”

karaköy’e inen dar sokaklarında
adımlarımın geçmişini kaybettim
istanbul’un. yoksul ve zengin yürekli
mendilci çocuklarının
yetim başlarından enselerine akan
yağmur sularının soğuğunda,
üşümüş ellerimi bıraktım.

neyi kaybetmiş olmanın kaygısıydı
dönüp baktığımda saçlarının siyahlığında
kırılgan hislerin karman çorman imgesinin,
yorgun bedeninin üzerinden akıp giden.

sen daha doğmadan kazınmış bir çizginin
uçsuz bucaksız yitip gittiği ufka
-yürüyorum.
kader dediğin beş harfli bir kelime
kederi hafifleten
güneş kırmızı alevler içinde
batıyor denizin üzerinden.


02 Temmuz 2015

Resmini kullanmama izin verdiği için Begüm Bitir'e sonsuz teşekkürlerimle...


30 Haziran 2015 Salı

Akhisar’da Bir Yolsuz

O.’ya
kaçacak yerim mi var imgesinden bir yanılgının
çantaların ağırlığından kalkıp da otobüslerin
cam kenarlarına yapışan suretlerin.

televizyonun hafif mırıltısı dolar yoksul yörüklerin
ancak bir çadır şekilsizliğindeki
derme çatma evlerine –ki
kurumakta olan nanenin odalara sızmaktadır
anılarla yüklü kokusu

mahallelerinde bütün oynayan ağlayan küfreden
çocuklarının kara kuru hallerinde saklıdır
seninle dolaştığım bütün bu zamanın sancısı.
ellerim sende kalsın, ben bu çocuklara sarılamam.

bir yörüğün jandarmanın dağıttığı çadırından
evinin kızılında kaybolan oyuncak bebeğine bir kürd’ün
nece yol vardır?

Nakarat
bir zaman oldu ki gecelerden geçen
ellerinin yumuşak varlığının gölgesini düşleyip
bütün bu yolları kat edemeden kalmıştım.
(bazı hoş tılsımlar vardır, sessizce kadehe dolarlar
veya sarılırlar bir ak kağıda, alacasında dumanlarının
gölgeler uzar, şarkılar hislenir)
işte böyle yolları kat edemediğim bir gün
rüyamda bir çadırın içinde bulmuştum kendimi imgesinde
büyük çorak toprakların.
Sahi ben sana vermiş miydim, yeşil dağlarının yorgun göçebelerinin
geçerken jandarmalardan saklayıp kendi kafilelerini
sessizce söyledikleri türkünün sözlerini?

“yüklenüp karanluğu, ışıklara yürürün,
yıldızlaru aş edüp, rüyalara yürürün,
göç dedüğün heç bitmez, bilünmeze yürürün...

gurbettür memleketüm, yanluzluğa yürürün...”


29 Haziran 2015

27 Haziran 2015 Cumartesi

Kürdistan'da Bir Yolcu

                                                        O.'ya

kırmızı tarlaların sessizliğinde
takip edip yolların izlerini
kaç otobüs kaç uçak kaç ayak
gölgeni düşürüyorsun. Öylece kal.

hangisi kimin gölgesiydi gözleri yok
ağzı yok, kulakları belirsiz
saçlarından savrulan her şey,
tılsımı içinde akardı bir yorgun gecenin.
benim ellerimi de sen al, ben yorgunum.

dünyanın bütün kirazlarını benim için topla
çocuklarına dağıt yorgun topraklarının
kara saçlı, kara tenli
yanık kalpli.
sevaplarını da sen al. Öylece kal.

burada susulması gerekiyor,
hangimizin sessizliğiydi kulağımı yırtan? (bir sabah kendimi öylece içinde buluverdiğim)
bir sabah öylece buluverdim kendimi
rüyamın içinden içinden imgeni sürekleyip getirmişken.


Öylece kaldım.

21 Haziran 2015

20 Ocak 2015 Salı

uzun bir gündüzün gecesi (bütün uzun gündüzlerin bir gecesi vardır)

bütün uzun gündüzlerin
gecesi
kırmızı bir bota binip
karşı kıyaya geçmek isterim
ulis’e katılmak için binlerce yılın berisinde.
kuyusunda kaybolunmayan bir köy
var mıdır?
kıyısında durulunmayan
bir şehir?
şişesinde boğulunmayan
bir içki?

dostlarım,
kendimi saklamadım
ama kendim olmak da istemedim.
yürümek istedim ama
durmak hiç istemedim.
bu gece diyorum bir kırmızı bot bulsam
-şöyle küçük bir motoru olsun yeter bana-
şu karanlık denizin içinden
şu sakin, şu ılık denizin içinden
karşı kıyaya geçmeyi isterdim
bin yılların ötesine geçmek.

küçük bir tekne, karanlık deniz, yorgun bir hava, yorgun bir beden
yığılıp kalmış anılar, zavallı karanlık melankolim,
sessiz paranoyam.

bütün uzun gündüzlerin içinde,
nice karanlık anlar vardır.
ben şiir yazmasını bilmem.
gündüzlerin kıymetini bilemem,
küçük karanlıkların yoğunluğunu…

küçük bir tekne, kırmızı
bilirsiniz nice martı dolanır bir vapurun
rüzgarının peşi sıra.
nicedir gidilmemiş bir kıyının sessizliğinde
nice özlem birikir
her uzun günün gecesi.

dostlarım,
ben demek de istemiyorum artık.
martılar,
bir tekne, kırmızı,
kara bir deniz
bir kıyı karşıda
bir de motor sesi.

20 Ocak 2015