Antik Yunan siteleri, kendileri ortalama on kabileden oluşan fratrilerin, bir araya gelerek oluşturdukları yapılardır. Bu siteleri oluşturan fratriler, hangi amaçla ve nasıl bir araya gelirse gelsinler, aralarında belli kavgalar olsa dahi, bir arada yaşamayı kabul etmişlerdir ve ortak bir totem altında birleşmişlerdir. Her topluluk gibi, Yunan toplumu da, işlevlerin ayrışması ve tüketim fazlasının oluşması ile sınıfsal ayrışmaya uğrar. Eğer ki, Antikitede demokrasiyi ve onunla tragedya arasındaki ilişkiyi anlamak istiyorsak, biraz sitenin içindeki sınıfsal duruma bakmalıyız.
Antik site, şehir, polis, temel olarak, aristokratlar, kan yoluyla siteden olan tüccarlar-özellikle paranın bulunuşu sonrası-, yabancı tüccarlar yani metekler, çiftçiler ve askerler ile kölelerden oluşuyordu. Monarşi sonrası Yunan sitelerinin genel görünümü aşağı yukarı böyleydi. Site, asker-yönetici-erkek aristokratlar tarafından yönetiliyordu.
Zamanla, başta Atina olmak üzere, yunan sitelerinin ticari faaliyetlerinin artmasıyla yavaş yavaş, özellikle zenginliği ve dolayısı ile politik iktidarı toprak sahipliğine bağımlı olan aristokrasinin aleyhine, yerli tüccar sınıfın lehine bir zenginleşmeye sebep oldu. Toprağın, alınır satılır bir meta haline dönüşmesi ile birlikte de, tarım arazilerinde, toprağa bağımlı olarak çalışan bir kabile üyesi olan çiftçiler de giderek, ücretli-özgür tarım işçilerine dönüşmeye başladılar. Bunların önemli bir kısmı da, site merkezlerine göç ederek, zanaatkarların yanlarında çalışmaya başladılar.