[Bu yazı Anafor Dergi'nin 7 Haziran 2012 tarihli 2. sayısında aynen yayınlanmıştır.]
Nietzsche için varoluşçu bir filozof demek fazlasıyla zordur. En azından varoluşçuluğu tanımlaya cogito-birey, özgür irade ve sorumluluk gibi temel temaların bir kaçı, Nietzsche'nin reddettiği temalardır. Ama Nietzsche için bir varoluş filozofu denebilir, ki belki de Nietzsche'yi varoluşçulara yakınlaştıran en önemli tema, insanın özünün olumsuzlanması ve varoluşun, çoğulluğun olumlanmasıdır.
Nietzsche için varoluşçu bir filozof demek fazlasıyla zordur. En azından varoluşçuluğu tanımlaya cogito-birey, özgür irade ve sorumluluk gibi temel temaların bir kaçı, Nietzsche'nin reddettiği temalardır. Ama Nietzsche için bir varoluş filozofu denebilir, ki belki de Nietzsche'yi varoluşçulara yakınlaştıran en önemli tema, insanın özünün olumsuzlanması ve varoluşun, çoğulluğun olumlanmasıdır.
Nietzsche'nin varoluş problemini işlemesi, Tragedyanın Doğuşu isimli yapıtından itibaren başlar. Bu kitabı varoluş açısından kat eden temel izlek Yunanlılarda, varoluşun nasıl konumlandığıdır. Nietzsche'ye göre, Yunanlılar, varoluşu, bir ölçüsüzlük, hybris ve suç olarak konumlamaktadırlar[1]. Acı çeken varoluşun, suçlu olması gerekir, varoluş açı çektiği için suçludur. Özellikle Anaksimandros'un ifadesinde bu açık ve nettir: "İnsanlar zamanın düzenine göre birbirlerine haksızlıklarının cezasını ve telafisini öderler."
Masumiyet Olarak Varoluş
Nietzsche daha sonra bu değerlendirmeyi terk edecektir. Çünkü, varoluş böyle görüldüğünde ona çok fazla anlam yüklenmiş olur. Nietzsche için varoluş, bir masumiyet ve bir oyundur. Ve asıl olarak, Herakleitos'un değerlendirmesidir geçerli olan. Oluşta hiç bir suç yoktur: O taşlarıyla oyun oynayan bir çocuktur.
Nietzsche için varoluş asla sorumlulukla yan yana gelemez, o neşeli sorumsuzluktur, bir hafifliktir. Onun, gerek Anaksimandros'ta gerekse Hıristiyanlıkta, birinde suçlu, diğerinde günahkar olarak tanımlanmasına karşıdır Nietzsche. Sorumluluk, intikam içgüdüsünün bir semptomu, bir göstergesidir: "Nerede sorumluluk arandıysa, onu arayan intikam içgüdüsüydü. Bu intikam içgüdüsü insanı bilerce yıl boyunca öylesine hükmü altına almıştır ki metafiziğe, psikolojiye, tarih kavramına, ama her şeyden önce bütün ahlaklılıklara aşılanmıştır. İnsan, düşündüğü oranda bir şeylere intikam mikrobunu da bulaştırmıştır. Tanrıyı bile bununla hasta etmiş, varoluşu genel olarak masumiyetinden yoksun bırakmıştır; şöyle ki şu veya bu şekildeki bir varlığın her durumunu bir istence, bir maksada, sorumlu bir eyleme kadar geriye doğru izlemiştir."[2]
Nietzsche intikam içgüdüsünde ve hınçta, basit bir psikolojik olay değil, Sami ve Hıristiyan düşüncesinin temel kategorilerini bulur.[3] O, sorumsuzluğa ve neşeli bir varoluşa olumlu bir anlam kazandırmayı hedefler.[4]